Bu travmalar bu olaylara bire bir maruz kalan kişileri nasıl etkilemektedir?
Psikolojik travma; yaşama tehdit, vücut bütünlüğüne tehdit, sevdiklerimize ve inanç sistemimize dair tehdit oluşturan aniden gelişen ve kısmen öngörülemeyen, psikolojik olarak hasar bırakan yaşam olaylarıdır. Bu tür olaylara maruz kalmış olan kişilerde de öfkenin, inkarın görülmesi olası davranışlardır. Geleceğe dair hayalleri ve hedefleri geçmiş deneyimlerimize göre veririz. Fakat beklenmedik bir anda gelişen doğa olayları, tüm hayal ve hedeflerimizi de yanan ormanlar, yıkılan evler, sele kapılan eşyalar gibi alıp götürür. ‘İyi şeyler iyilerin, kötü şeyler kötülerin başına gelir’ öğretisiyle büyütülen bir toplumda, başımıza gelen bu tür kötü olayların, özellikle çocukların gözünde oluşturduğu travma çok daha büyüktür. Olaylarda kendilerinin de bir parmağı olduğu düşüncesine kapılabilirler. Örneğin ‘annemi üzmeseydim evimiz yanmayacaktı’ gibi bir algıya kapılması muhtemeldir. Çünkü o iyi biri ve başına kötü bir şey geldi. Adil dünya inancı denilen bu sistem gibi tüm toplumsal mitler aslında inanç sistemimize de bir saldırıdır. İnanç sistemi dediğimiz sadece dini değil, hayatı algılama sistemimiz de devreye girmektedir.
Bu travmalar kişide hangi etkilere yol açmaktadır?
Yaşanan doğa olaylarının ardından ilk etki, kendisi ve sevdiklerinin fiziksel bütünlüğüne bir zarar gelip gelmediğinin kontrolüdür. Burada sorun görülmeyen kişilerde ‘kahramanlık’ dönemi devreye girer. Bu dönemde de, canla başla çalışan, sadece kendi toprağı için değil, ihtiyacı olan herkese yardım elini uzatan, yükselen hormonal düzeylerle de yorgunluğun hissedilmediği bir dönemdir. Ardından farkındalık dönemi başlar ve aslında yüzleşmede tam bu dönemde gerçekleşir. Olayın yaratmış olduğu psikolojik etki, farkındalık döneminde açığa çıkar. Farkındalık döneminden yaklaşık 1 ay sonra gelişen çöküş dönemi, ruh sağlığı çalışanlarının aktif rol alması gerektiği bir dönemdir. Bazı kişiler farkındalık döneminde psikolojik iyi oluşu sağlayıp, ruhsal yaraları sarabiliyorken, bazı kişilerin ise destek alarak üstesinden gelmesi mümkün hale geliyor. Bunu yastan çıkma ve hayatı kurma çabası takip eder. Ancak hatırlatıcı olaylar olunca, yani örneğin küçük yangın görüntüleri, selden etkilenildiyse yağmur yağması ya da olayın yıldönümleri gibi dönemlerde kişiler düşüşler yaşarlar. En son yeniden yapılanma gerçekleşir ve bu grup başa çıkanlar diye tanımlanır. Herkesin travmaya maruz kalması diye bir şey yoktur.
Bu travmaların tedavi edilmesi neden önemlidir? Tedavinin aksatılması halinde hangi sorunlar yaşanabilir?
Sel, yangın, deprem gibi büyük bir toplumu etkileyen afetlere maruz kalmış olan kişiler, sıcağı sıcağına hiçbir psikolojik reaksiyon göstermeyebilirler. Onlara ufak tefek gelen iştahsızlık, uykusuzluk gibi bazı fiziksel belirtiler, psikolojik travmanın habercileridir. Bedenin vermiş olduğu bu tür uyarılar dikkate alınmadığı taktirde, beyin devreye girerek düşünce sisteminin de sağlıksız çalışmasına neden olmaktadır. Bazen gizil olarak geçmişte yaşanmış olan travmatik olaylar kendisini göstermektedir. Örneğin şu anda bu yangın ve sele şahit olan çocuklar veya gençlerin, ilerleyen yıllarda anksiyete dediğimiz kaygı bozuklukları veya belirli bir nedene bağlanamayan depresif atakların yaşanması muhtemeldir. Bilinç unutur ama bilinçaltı her şeyi depolar ve çağrıştırıcı ufak uyarılarla da kendisini maskeli şekilde gösterebilir.
Bu travmayı yaşayan kişiler için neler yapılmalıdır?
Akut dönem, yani olayın etkilerinin fiziksel yaraların henüz ortadan kalmadığı dönemde ruhsal bir müdahale yapıyor olmak uygun değildir. Fiziksel koşullar uygun hale geldikten sonra, yani herkes çekildikten sonra ruhsal yaranın boyutu açığa çıkacaktır. Toplumsal bilinci yüksek olan bir kültüre sahip oluyor olmak büyük bir zenginliğimizdir. Bu dönemde de herkes elinden geldiğince birbirine yardımcı olmak için uğraş içerisindeler. Nasıl ki bir cenazenin ardından taziye evleri ve çadırları kurulur, orada yad edilir, acılar paylaşılır, bu tür afetlerden sonra da yakında olanlar fiziken, uzakta olanlar sosyal medya üzerinden acıları paylaştıklarını dile getiriyorlar.
Hangi tedavi yöntemleri uygulanabilir?
Bir kişinin hayatında koruyucu faktörler dediğimiz kaynakları ne kadar fazlaysa, travmatik olayın da algılanışı bir o kadar hafif düzeyde olacaktır. Kaynaklar; kişiye iyi gelen, yaptığında veya birlikte olduğunda keyif aldığı kişiler, yerler, eşyalar veya hobi değeri taşıyan aktivitelerdir. Örneğin deniz kenarına gidip, müzik dinleyerek rahatladığını keşfeden bir kişi, bu kaynağı aktif tutarak, yaşamış olduğu stresörlerin düzeyini daha aşağıda tutacaktır. Ailesinden sohbet etmeyi sevdiği veya birlikte güzel vakit geçirdiği arkadaşlarıyla sevdikleri bir şeyleri yapıyor olmak, yine aynı şekilde travmanın etkisini daha da azaltacaktır. Fakat bu tür kaynaklar olaydan hemen sonra çıkarılamaz, geçmişte var olan ve iyi geldiğini bildiğimiz davranışlarla devam edilebilir.
Bir diğer önemli nokta, yalnız kalmaktan çok topluluk halinde vakit geçiriyor olmaktır. Çünkü bu acı bireysel değil, bir köyü veya bir şehrin tamamını etkilemiştir. Aynı acıyı yaşayan insanlarla bir arada olmak, olaylar anında hissettikleri korkuyu, üzüntüyü, endişeyi ve öfkeyi paylaşmaları ruhsal açıdan yine koruyucu bir faktör olacaktır.
Uzman Psikolog Serkan ELÇİ
Çok güzel bir yazı olmuş, yazanın ellerine sağlık